Bir Göç Hikayesi de Benden…

Ne kolaydı oysa…

Düşününce insan keşke buralara yerleşsek, ah şu şehir hayatının koşturmasından kurtulsak, Aslında büyük bir çarkın içinde ki dişliler gibiyiz biz. Ama bu çark o kadar büyük ki çıksak bile hiç bir şey değişmiyor. Çark dönmeye devam ediyor. Bir çıksak, Burada trafik bitiriyor bizi. Hele İstanbul’un trafiği! Beylerbeyinde ki evimden Emirgan’daki işime git gel trafikte ki saatleri hesapladığımda 12 ayda 1 ay ediyordu. Eeee uykuda olduğum saatlerini de hesapladığımda 2 ayım trafikte geçiyordu. Düşünebiliyor musunuz? 2 ay! kaç yıl yaşayacağım ki ben 1 yılın 2 ayını trafiklerde geçiriyorum! Havası çok kirli İstanbul’un, çok stresli, doğa ne güzel, huzur var. Burada ne yaşanır, ah buraya bir gelebilsek…. derken gün ve zaman o ana gelince o İstanbul sanki bitirmek istediğin problemli bir ilişkide ki çok sevdiğin bir sevgili gibi oluyor. Ayrılamıyorsun. Hele o boğaz… O denizin güzelliği, ya köyüm Beylerbeyi’m. İstediğimde görüştüğüm arkadaşlarım, o koşturmaca, o hiç durmayan İstanbulda’ki hayat… ( Bunlar benim özlemlerim eşime sorsan o çok mutlu, hiç özlemiyor İstanbul’u oda ayrı bir durum…) Ama bende ki durum sevgilimden ayrılır gibi anılar yüreğimde, gözler yaşlı, “Gözümde canlanır koskoca maziiiii” diye arka fonda ayrılık şarkıları söyleyip ağlarken buluyorum kendimi. Doğduğun, büyüdüğün, ailenle geçtiğin yollar, anılar, arkadaşlar hepsi sanki orada kalıyor. Sen hepsini sanki terk ediyorsun…

 

Aynı yollardan geçen, geçecek olanlarla kendi deneyimlerimi paylaşmak istedim.

Hayat baktı bu kadın göçüp gidemeyecek. Denize atlamak için beklerken biri arkadan itmesi gibi covid sürecinde beni iti verdi derin sulara… (Çok naziktir bana karşı:) Ben covid bitecek! 2 ay sonra döneceğim İstanbul’a, iş orada, ben buradan git gel idare ederim (zaten uzun süredir öyleydi ) Duruma göre 1 sene sonra temelli taşınırım gerekirse derken bir baktım ki buradayım artık. Ama hayatınızda 2 buçuk yaşında bir evladınız varken kafada ki sorular kat kat artıyor. İşte tam da ben de bu noktada, tıpkı benim gibi yol ayrımına gelmişler için ama bu arada karar vermekte zorlanan veya aynı yollardan geçen, geçecek olanlarla kendi deneyimlerimi paylaşmak istedim.

 

Aslında insanın evladı varsa hep dönüp dolaşıp onunla ilgili konularda düğümleniyor. Küçük yerde küçük insan olur mu? Büyük şehirde hayatı nasıl olur? Onun geniş hayatını daraltıyor muyuz? Yoksa büyük bir iyilik mi yapıyoruz geleceği için. Çok zor bir karar gerçekten. Eğitim, sağlık, sosyal hayat. Evet şu anda daha 3 yaşına gelmek üzere ama gelecek şekilleniyor onun için. Bazen kızıma ” insallah bana kızmasın buralara geldik diye ” derken buluyorum kendimi, Ama belki çok teşekkür edecek bilemiyor insan.

 

 

Ama taşınma kararını vermeden önce en çok takıldığım, gecelere gündüzlere bağlayıp kara kara düşündüğüm eğitimi ele almak istiyorum.( hoş bunları yazarken ben çocuklar Bilgisayar başında eğitim alıyor ne garip değil mi oysa ben 1 sene önce bunları kara kara düşünüyordum… Acaba sizler bunları okurken nasıl bir Dünya düzenine girmiş oluruz artık hiç bir şey normal değil sanki hayatımızda) Ama covid  denen bizi filmlerden bir kare içine sokan olayın 1 sene içinde kurtulduk ve hayatımıza döndük diye düşünerek yazıyorum.

 

 

Bir çocuğun başarılı olması için illa bazı okullarda mı okuması gerekiyor?

 

Ananem ve
annemin öğretmenlik
yaptığı
Çengelköy İ.Ö.O 
01.2020

Büyük şehirde bir sürü okul var. Özeli, devleti, ekolü hangisini seçsem diye düşünür oluyorsunuz. Burada o kadar çok yok. Peki bu okullarda okuyan her çocuk başarılı oluyor mu? Bir çocuğun başarılı olması için illa bazı okullar mı olması gerekli ? Ananem Cumhuriyet’in ilk öğretmenlerinden, annem de onun yolundan gitti. Bir öğretmen kızı ve torunu olarak ailemden öğrendiğim bir şey varsa oda okul değil öğretmen önemli benim için. Özellikle ilk okul çağında ki bir çocuk için. Ama orta okul lise için ikisi de önemli derim. Bu konuda çok öğretmenim ile konuştum. Üniversite’de bölüm başkanı olanı ile de, benim orta okuldan hocam olup şimdi ana okul müdürlüğü yapanı ile de. Eski Antrenörümle de. Bütün hocalarım aynı şeyi dedi. Hiç düşünme git. Orada doğa ile iç içe büyüsün. Eğitim sadece büyük şehirde değil. Hatta bir hocam bana yaz tatilinde kaz dağlarında bir köy okulunda okuyan bir çocukla tanıştığını ve 3 basamaklı rakamları kafadan çarpım yapabildiğinden bahsetti. (ben 2 basamaklı sayıları 11×11 olmak kaydıyla çarparım) Yani gerçekten okuyan çocuk her yerde okuyor. Okumayan da Türkiye’nin en iyi okulunda hazırlık sınıfında hafta da 5 gün ders almasına rağmen kalır(kaldım abim okudu ben kaldım.:) Aynı aileden çıkan iki çocuk, aynı fırsatlar tanındı sonuç ortada)

Sonra söyle düşündüm. Bir özel okulun ücreti 40 bin tl İstanbul’da, aynı okulun burada ki kampüsü 20 bin tl. Yarı yarıya fark var. Hele ki şu anda devletin pilot okulu var çok güzel. Başlayacağı zaman iyi bir ilk okul öğretmeni olsa orada başlasa. Okula tıpkı benim gibi mahalle okulunda gitse. Arkadaşları ile yürüyerek gidince kendini büyümüş görse. Okula giderken bir erik ağacına, bir kiraza çıkıp tap taze meyveleri yese. Aynı mahalleden bir sürü arkadaşı olsa. Bisikleti ile gidip gelse… Ben şanslıydım. Beylerbeyinde koruda büyüdüm. ilk 3 yıl mahalle okuluna gittim. Arkadaşlarımla beraber giderdik. Kızında İstanbul’da servislerde zamanını geçirmese bunları yaşasa güzel olmaz mı Gevher dedim.

 

Bir de burada ki hayat büyük şehir kadar çok para harcamayı gerektirmiyor. İstanbul’da ki otoparklara verdiğim parayı kızım için biriktirirsem 4. sınıfta yurt dışına gönderirim. Şaka yapmıyorum ciddiyim. Burada alınan ayakkabıların markası anlamsızlaşıyor,  yada montların şekli rengi değil de üşütür mü kısmı ile daha çok ilgileniyor insan. 3 yaşına yaklaşan kızım aaa bu ısırgan otu anne diyor. Doğayı görüp, bitkileri tanımaya başladı. Üretmenin nasıl ve ne demek olduğunu öğreniyor. Bütün bu artıları alamazdı şehirde kalsaydım. Ama zor bir karar özellikle herkesin yurt dışına gittiği bir dönemde. Arkadaşlarımın çocuklarını yurt dışında doğurduğu bir dönemde, benim durumum; herkes gider Mersin’e, ben giderim tersine oldu ama itiraf ediyorum bir ara ciddi şekilde yurt dışını düşündük eşimle.  Özelikle benim abim 2000 yılından beri İngiltere’de yaşarken, orada ailem varken geçmem çok kolaydı. Eşimle iş kurma imkanımız da oldu. Ama yapamadık. Ben ve benim içimde ki ülkem için bir şeyler yapma, üretme isteği beni bırakmadı. Garip bir duygudur bu ben çocukluğumdan beri yerli malını daha çok tercih etmişimdir. Yada bu ülke için bir şeyler yapmak istemişimdir. Ne mutlu ki şimdi bu hayalim gerçek oldu….

 

Diğer bir konu sağlık hizmetleri.

Büyük şehirlerde bir sürü hastane var. Siz seç beğen al durumunda kalıyorsunuz. Hangi doktora gitsem. Aaaa o mu iyi dur şunu araştırayım. Burada pek öyle durumlar yok ki Bandırma Ocaklar köyüne 20-25 dk uzaklıkta ve o da çok küçük bir ilçe değil. Ama İstanbul o kadar büyük ki bir garip oluyor başta insan. Bir de alışmışsın. Alıştığın bir düzen var. Doktorların belli, gideceğin yerler iyi kötü belli. Tavsiye aldığın arkadaşların, dostların hep orada. İnsan için ciddi zor geliyor ama sonra gelince de yavaş yavaş doktorlarını bulunca rahatlıyor insan. Özelikle dişçini:)

Bir diğer alışmaya çalıştığım konu yemek yemek ve alışveriş. Covid burada bu hissi azalttı. Her şey online’a döndü mart ayından beri 1 kez dışardan paket alarak yemek yedim. Alışkanlıklarım değişiyor ki zaten çok dışarıdan yemek yiyen bir insan değildim ama yine geleceğim o güzel İstanbul boğazına karşı oturup bir simit yemenin keyfine. Boşuna Orhan Veli’ye şiirler yazdırmamış o güzelim İstanbul için

 

“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Hafiften bir rüzgar esiyor
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda
Uzaklarda çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı”

Yine bir hüzün kapladı içini. Ama en azından deniz kenarında yaşıyorum. O olmasa daha zor olurdu benim için…

Burada seçim pek olmuyor

Bir de alışveriş. Mağaza mağaza gezmek, istediğine her an ulaşmak, 8431991919 çeşit arasında ne yapacağını bilememek. Bunlar hep büyük şehrin bize tanıdığı fırsatlar. Ama bu da ciddi fazla para harcama sebebi oluyor insana. Burada seçim pek olmuyor. Zaten hali hazırda 1 alışveriş merkezi var ve ne istiyorsan artık orada hangi mağazalar varsa onlardan arar bulursun. Aaaaa ama ben o markanın mağazasını istiyorum dersen en yakın Bursa yolları taştan:) Tabi ki burada İnternet alışverişine minnettarım ama o mağazada görerek almayı da özlüyor insan…

Bir de İstanbul’dan sonra her yer çok küçük. Siz alışmışsınız maraton koşmaya sizin karşınıza 100 m koşu koyuyorlar. Durum bunun gibi sanki. Alışmışsınız büyük şehire. Gerçekten sanki her yer çok çabuk bitiyor. Burada her yer birbirine çok yakın sanki bir adımla her yere gidiyor insan. Eeee bunun neresi kötü çok güzel diyor olabilirsiniz ama alışmışsınız o büyüklüğe, kalabalıklığa bir kez. Çok sakin, çok küçük geliyor insana. Eve alışveriş yaparken bile hemen bitiyor çünkü seçenekler az. 3 bilemedin 3 çeşit marka arasında karar veriyorsunuz. Öyle bir sürün ürüne maruz kalmıyorsunuz. Hayat gerçekten basit. Ama seçimler arasına kararsız kalmaya alışmış olanlar için biraz garip….

 

 

Belki de en zoru yeni bir düzen kurmak

 

 

Evin var, işin var, her şey oturmuş. Kızın başlamış ana okuluna. Eeee! Buralar çok rahat, düzenim de var kalk baştan başlayaım.. Tamam sil baştan başlamak gerek bazen ama çok geliyor insana… O kadar eşya bir başka şehire taşınması. ( Ki hala içinden çıkamadığım bir konu. Taşınma şirketi, bu süreç hepsini başka bir yazıda yaşadıktan sonra paylaşırım) Yaşanacak evi bulmak, beğenmek, eşyalarını ona göre tekrar oturtmak. Düzenini tekrar kurmak o kadar zor geliyor ki insana. Durup durup kendimi bunları düşünürken buluyorum. Zaten zor bir dönem. Covid var. Covid zamanında taşımak… Ben zaten yükselen boğayım. Beni rahat koltuğumdan kaldırmaları benim için zaten büyük bir olay:) Neyse ki burcum koç o bana bir başlama enerjisi veriyor. Amaaaa gel gör ki bir sızı yüreğinde ah dostlarım ah….

 

 

 

Baktım giden gidene ben de gideyim der gibi oldu biraz:) İstanbul 2 buçuk saatlik bir yol bize. Sık sık gidip gelirim dedim. 

Dostlarım… onlar ki canımı acıtan, gözümde ki hasret yaşlarına sebep olanlar. Ailemden uzaklaşma durumum olamadı. Annem babam çok uzun seneler önce her biri memnun ki yerinden çok seneler geçti dönen yok seferinden ki dizelerde geçen sefer çıktılar. Babamı 2005 senesinde, annemi 2008 senesinde uğurladım yolculuklarına. Aslında o zamandan beri ben nerede olursam benimle oldukları için bir de onlardan ayrı kalmanın hüznü çökmedi üzerime ki o aslında hali hazırda bulunuyor. Eee abim de uzun seneler önce bir başka yol ayrımında yurt dışı olarak seçim yapıp devam etti yoluna. Onunla da senede belirli zamanlarda görüşürüz. Onun dışında telefonla iletişimimiz her daim var. Oda hep benim yanımda bir nevi.  Ama ben zaten hayatım boyunca en yakınlarımı hep uzaklara gönderdim. Abim ilk gitti İngiltere’ye sonra o zamanlar ki çok yakın kardeşim gibi olan arkadaşım  gitti İsviçre’ye zamanla kim yakınım olmaya başlasa gitmeye başladı birer birer. Kardeşim gibi başka bir canımı uğurladım Hollanda’ya, diğer bir tanesi İzmir yolcusu oldu ve başka kardeşi gibi yakın arkadaşım da İzmir’i tercih etti… Başka diyarlara mı gitmek istiyorsunuz. Gelin yakın arkadaşım olun. 2 sene içinde garanti gidersiniz diye kampanya yapmayı düşünüyordum:) Baktım giden gidene ben de gideyim der gibi oldu biraz:) İstanbul 2 buçuk saatlik bir yol bize. Sık sık gidip gelirim dedim. Evime gelir kalır dostlarım dedim ama yine de yürek sızlatıyor… Bir resim görüyorsun gidemiyorsun, Özlüyorsun hemen kavuşamıyorsun, zoranında yanında olmak istiyorsun ama hemen ulaşamıyorsun hep bir yarım kalıyorinsan.

 

Veee son bir kaç satır yüreğimden gelsin sizlere…

 

 

 

Bir yaprak gibi sürüklenip gidiyorum bu hayatta.

Ne yöne gideceğim belli değil. Bir sonbahar zamanında, ben de sarı yapraklar gibi köklerimden kopup kendimi bırakıyorum rüzgarlara…

Bu serin sonbahar rüzgarında döne döne sürüklenip, yükselip, alçalıp en sonunda varacağım ben de bir noktaya.

Belki rüzgar bırakacak beni bir toprağa ve o topraktan filiz olacak hayallerim. Yeşerip büyüyecek. Serin yağmurlarda beslenecek, üzerinden karlar fırtınalar geçecek,  Gün gelecek güneş ısıtacak, besleyecek.

Gün ve gün zaman geçip, aylar yıllara karıştıkça belki köklü bir ağaç olacak o hayaller.

Bazen direnmemek lazım belki de esen rüzgarlara. Bazen belki güzeldir bilinmeyene sürüklenmek.

Korkmadan, yeni umutlarla açan güneşe doğru.

Belki beni çağıran doğaya karşı koymadan onunla bir bütün olmaktır mutluluk ve huzur… Ne olursa olsun bazen önüne geçilmeyen hayalleri yaşamaktır bu hayat…

Merhaba yeni hayatım. Biliyorum ve diliyorum iyi geleceğiz birbirimize

Ama en önemlisi nazik olacağız birbirimize ve Sevgi dolu olacağız.

Güneşle, yağmurla, toprakla yani doğa ile bütünleşeceğim.

Merhaba yeni doğan Gün…

Merhaba…

Bir cevap yazın