Oralardan Buralara 3. sene geçmiş

İstanbul’dan köye göç edeli 3 sene olmuşsa bir yazı yazma zamanı gelmiş sanırım…

 

Hep konuşulur ya gitsem nasıl olur, bu şehiri terk etsem nasıl olur diye işte ben de size o nasıl olur noktasında yazıyorum…

Nasıl oldu?

Bu bana İngilizce dersinde avantajları ve dezavantajları diye anlatılan yazılarımı hatırlatan bir yazı oldu…

avantajlarından başlayım…

Hayat gerçekten çok kolay

Öyle böyle değil buralarda hayatın kolaylığı. Bir kez gerçekten her yer birbirine çok yakın ama insan nankör derler ya bazen ona bile şikayet eder olduk! 5 km yolu zaten 7 dk giderken o bile zor geliyor oldu. Bu bir garip belki de yola söylenmek DNA’mıza işlenmiş olabilir. Ama sonuç olarak her birbirine yakın oldu buralarda. Bir yere giderken sadece km/saat hesabı yapar olduk. Arada trafik etkisi yok. 10 dk sonra oradayız hadi. bilemedin araya bir koyun sürüsü gireceğini varsayaraksak 13 dk olsun durumumuz var ki bu en sevdiğim. Düşünsenize şehirde ki hayatımı baz alırsam bana 2 saat fazladan yaşam zamanı kaldı. Sanırım ömrüm uzadı….

Onun dışında fazla karmaşa yok hayatımda. Bir şey seçerken bile seçimler az. Gidilecek mağazalar az burada; bu kolaylık sağladı bana. Bu az seçenek beni eskinden zorlardı. Şimdi iyi geliyor.

Bir de hayat pahalılığı eklendi bu geçen senelerde. O konuda da buraları çok seviyorum. En son İstanbul’a gittiğimde ödediğim hesapları düşündüğümde beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar diye şarkılar söylüyordum!

 

Burada tüketim çılgınlığı da bitti. O kadar kıyafetin anlamı da kalmadı. Çeşit çeşit çantaya hiç ihtiyacım yokmuş meğer benim yada monta. Hepsi gereksiz geldi. Hepsi saçma tüketimmiş meğer! Üşümemek yada yağmurda ıslanmamak diye ayrıntılarım var. Herşey çok basit…

Ama şu 3 haftadır ilk defa eşime buralara gelmiş olduğum için teşekkür ettim. Deprem gerçeği. İstanbul’da olmadığım her gün için teşekkür edebilirim. Evet kapıdağ yarımdası da 3 tane fayın birleşimi noktası hatta faya İstanbul’da olduğumdan çok daha yakınım! Olası İstanbul depremi de burayı yakınen etkileyecek oda bir gerçek ama İstanbul yerine burada o depremi yaşamak bana daha iyi geliyor. Tabi ki de nerede ne olacağını bilemez insan umarım deprem sonrası ölen Gevher’in yazıları diye de paylaşılmaz bu yazdıklarım ama yine de daha az insanın ve daha az karmaşanın olma ihtimali insanı rahatlatıyor. İstanbul’dan taşınmasaydım sanırım bu gün depremden dolayı arkama bakmadan ben kaçardım oralardan. Yaşanan büyük bir yıkı deprem hepimize ne kadar deprem bölgesi olduğunu fark ettirdi. Umarım bu bilinci farkında olarak yaşarız. Çünkü acısı çok derindi hala acıyor….

 

 

Sevdim ben buraları.

Basit rahat. Ve temiz bir hava birbirini tanıyan insanlar, yazın batan güneşte deniz keyfinin yanın da kışın  kapıdağın tepelerinde kar keyfi başka bir hayatı tanımak, orada hayat bulmak.. Bunu sevmek hatta hoşuma gitmeyi bile başladı.

Bunlar dışında artık arkadaşlarımla daha uzun görüşür oldum! Evet kesinlikle daha uzun çünkü onlarda kalmaya gidiyorum. Mesela İstanabul’da yaşarken zaten İstanbul’da yaşayan bir arkadaşımda kalmazdım. Görüşür sonra eve dönerdim. (Çocuklu hayattan sonra) Bu dönemde sanki gençlik yıllarımda ki gibi ki gençken de annemlerin sen değil arkadaşların bizde kalsın düşüncesi nedeyle çok kalamazdım. Şimdi arkadaşlarımın evinde kalmaya başladım. Akşam kızım uyuduktan sonra sanki lise yıllarında gibi arkadaşlarımla sohbet eder oldum…. Özlediğim anıları yaşadım. Aynı şekilde arkadaşlarım da bana gelmeye başladı onlar da ben de kalmaya başladı. İtiraf ediyorum. İstanbul’da anca senede 1-2 kez görüştüğüm dostlarım ile daha fazla buluşur oldum. Plan yapar oldum. Tatiller için plan yapar oldum….

 

Doğa ile iç içe bir hayatım oldu. Binalar ve asfaltlara meğer uyum sağlayamıyormuşum onu fark ettim. Toprağın kokusu, doğanın sesini özlüyormuş bedenim. Ona kavuştum. Sabah güneşin ışıkları akşamın serinliği  bir başka oluyormuş. Ben bir de şanslıydım. Beylerbeyi gibi Boğazın bir güzide semtinde Koru da büyüdüm. Aslında yeşilliğin içinde, ağaçların tepesin de ama yine de İstanbul’un her tarafta gri oluyor. Artık yok hayatımda bu grilik.. Şimdi yeşilin bir çok tonu var artık hayatımda. Kuşların daha çok sesi, doğanın kokusu var hücrelerimde. Aslında bedenim bunun bir parçası

Peki dezavantajı!

 

En son gözümde ki Adone virüsünü anlamak için şehir değiştirmektir! Hoş İstanbul’da bir iş çıkışı trafiğinde takılı kalmak kadar süre olsa da bizim için ciddi bir durumda ne yazık ki doktor krizi var hayatımızda….Önerilen bütün doktorların İstanbul’da olması ayrı bir çıkmaz!

 

Bunun dışında yinede özlenen dostuklar diyeceğim. Ne bileyim yine de ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim gibi ben dostlarımla istediğim an buluşma planı yapabilme ihtimalini sevdim gibi bir kafa var. Bazen arkadaşlarım buluşuyor ve ben kala kalıyorum. Buna alışamadım… Alışamayacağım da…. Yada zaten artık çok şükür kızım büyüyor atlayıp yanlarına gidip bir gece kalıp geleceğim. Bakalım nasıl gelişecek durumlar….

 

Ama yine de 3 sene sonra iyi ki diyorum. İyi ki gelmişim, iyi ki göç etmişim, iyi ki kopmuşum köklerinden bırakmışım rüzgara kendimi…Direnmemişim

ve eğer kafasında bir cok soru ile bu yazımı okuyorsanız. Bırakın kendizi rüzgara direnmeyin. Bırakın ve rüzgar ile alın yolunuzu çünkü bir tane hayat var yaşadığımız takılıp kalmayın…

 

 

(Bu yazımı yazmışım üzerinden 1 sene geçmiş paylaşmak için… Burada bazen cok yavaş hayat… yada cok değişten… Ama yine de 1 sene önce yazdığım anlar burada dursun….)

Bir cevap yazın