Söz verdiğim gibi bu hafta ikinci yazımı yazmak için bilgisayarın başına oturdum…:) İlk önce çok teşekkür etmek istiyorum, ilk yorumlar beni çok ama çok mutlu etti. Gelen sorular oldu ve o soruları da buradan yazarak cevaplayacağım. Mesela bir tanesi; “Organik besleniyorum diyorsunuz da, organik de ne kadar organik?” oldu. Sanırım konu bu olunca sorulan en fazla sorununun da bu tip bir soru olmasi normal herhalde . Ne kadar organik? Ben alıyorum tamam ama acaba boşuna mı o kadar para veriyorum? Nasıl emin olabilirim?. İnanın alırken bu soruda ben de çok tıkandım. Bazen kendimi acaba arkamdan gülüyorlar mı? ‘Nasıl aynı ürüne o kadar para veriyor?’ diye düşündüm ama araştırdım. Üzerinde organik belgesi olan ürünlerde o kadar kolay sahtekarlık yapılamıyor. Tabii ki içeriğinde her şey dört dörtlük değil. Mesela organik meyve suyu, ama etiketi okuyunca hoşuma gitmeyen icerik olabiliyor. Onun için en büyük tavsiyem etiket okumanız. Bir diğer beni rahatlatan nokta ise; gerçekten denetleniyor ve ciddi kuraları var organik üretiminin. Mesela İstanbul’da organik pazarlar var. Bu pazarlara elini kolunu sallayan giremiyor. Üreticiler denetleniyor. Bunun yanı sıra organik marketler var. Bunlarda izinleri öyle kolay alınmıyor. Bir sürü organik marka var, İlgilenenler için bunları da ayrı bir yazıda daha detaylı yazmak istiyorum, çünkü ‘ ben organik ürünleri almak istiyorum ama hangi marka alacağımı bilmiyorum, nereden bulabilirim, bilmiyorum’ diyenler oldu ki ben de böyleydim en başında 🙂 Şimdi de içlerinden daha çok sevdiğim markalar var. Bazıları benim damak tadıma daha güzel geliyor. Ama esas bana sorulan soruya geri dönmek istiyorum ‘ Ne kadar organik? ‘derseniz. Size verebileceğim en güzel cevap, Normal alacağınız üründen daha organik diyeceğim. Ben en iyisini istiyorum diyorsanız, kendiniz üreteceksiniz, ama mesela yan tarlanızda ilaç atılıyorsa olmaz mesela. Çünkü, yeraltı suları ile o atılan ilaçlar sizin tarlanıza da gelecektir. Ya da kısır tohumla organik üretiyorum veya böcek geliyor benim ekinlerime diye ilaç atarsanız da olmaz. Olabildiğince en eski yöntemlerle üretirseniz, gönül rahatlığı ile ‘Evet, organik’ diyebiliyor insan o zaman. Ama, bütün yedikleriniz için bu şekilde üretemiyorsanız, o zaman organik diye aldığınız ürünler, normal ürünlerden daha organik olduğunu bilebilirsiniz. Çünkü bunu sizin için yapmaya çalışanalar var ve onlar verimi artırmak için ilaç atanlara veya GDO lu ürün yetiştirenlere göre daha çok organik. Dedim ya bu öyle bir durum ki şöyle düşünün, bir hayal edin yazdıklarımı; Bir restorana gidersiniz, içerisi çok temiz. Masalar pırıl pırıl, garsonlar kibar, nazik. Yemeğiniz gelir. Tabak, bıçak, çatal tertemiz. Yemeğinizi yersiniz. Lezzetlidir de. Ne şık, yemekleri ne lezzetli bir restaurant dersiniz. Mutlusunuzdur değil mi? Çok iyi bir yemek diye düşünüyorsunuz. Söyle keyif kahvesi içmek istersiniz, siparişi verirsiniz. Ama bir tuvalete gidip makyajınızı tazeleyim diye düşünürsünüz. Kalkarsınız, bir kapıdan geçersiniz ve yanışlıkla başka bir kapıdan daha geçip yanış yere girersiniz. O da ne mutfak! Ama pis, kirli, yağlar her yerde, tavalar pislik içinde hatta az önce karşıdan fare geçtiğini bile gördünüz. Şimdi bir daha orada yemek yer misiniz? İşte durum bu. Üzgünüm ama benim için yediklerimizin yanında bu tablodaki mutfak temiz bile. Üretilen ürünlere atılan ilaçlar ne yazık ki, sirkeli sularla gitmiyor ve ne yazık ki vücudumuz bunları atamıyor. Tarımdaki yapılan ilaçlamaları, GDO’lu araştırdıkça bir daha o restaurant gidemiyorum. İster bunu araştırın, ister bir saniye burası yanlış yer deyip kapıyı kapatın, hiç mutfağı göremeyin. Organik ürün tüketip, tüketmemek tamamen size kalmış ama ben tek yaşadığım yıllarda yeri geldi, sinemaya gitmeyeyim dedim, yeri geldi kıyafetlerim de az olsun dedim ama organik ürün almaya çaba gösterdim. Biliyorum bu gelirle de alakalı bir durum ama bazı insanların da geliri var ama bunu tercih etmiyorlar. Herkes kendi seçimini yapıyor ve organik beslenmeyi yaşam tarzına dönüştürmek sanırım sadece ekonomik durumla da alakalı değil. Birçok örneğini gördüm. Ama ben mutfağı görüp, bir daha o restauranta yemek yemeyenlerden oldum.
Şimdi esas yazımın zevkli kısmına gelirsem. Bu yazımda size vereceğim tariflerime ekmek ile başlamak istedim. Şu anda size yazımı yazarken fırında pişmekte. Ekmek yapmak inanılmaz kolaymış. Bu arada sakın yanış anlamayın ben öyle hamarat bir kız değilimdir. Benim eşim aç kalacağını düşünüyordu eskiden mesela. Ama ekmek bir kez yapmayı denedim ve bu kadar zamandır ekmek zor diye beni fırıncılar mı kandırdı acaba diye düşünmeden edemedim 🙂 Şaka bir yana, fırındaki ekmek tabii ki de bir başka fakat evdeki ekmek de bambaşka… Ekmeği iki türlü pişirebilirsiniz aslında. Benim vaktim var ve seviyorum derseniz hamuru vereceğim tarife göre, biraz daha unu fazla koyup, elde oklava ile açıp tavada tek tek pişirebilirsiniz ki, onun da tadı bambaşka. Ama günlük hayat içinde bunu devamlı ne yazık ki yapamıyorum şahsen. İlk ekmeğimi tavada yapıyordum. Birkaç gün sonra tembelliğim tutu ve ‘aman tek tek aç aç nereye kadar diye düşündüm ve kek kalıbıma döktüm ve fırında pişirdim. Kendimce Amerika’yı yeniden keşfetim. Şimdi hamarat olanlar ne var bunda demeyin. Ben sizin gibi değilim 🙂 Ekmeğim çok güzel olunca, bir daha da tavada yapmadım 🙂 Şimdi kendimi ayarlıyorum, mesela pazar günü kahvaltıdan sonra hamurumu yapıyorum. O orada durdukça duruyor ama en az 2-3 saat öneriyorum. Acelem olup 1 saat de tutuğum oldu ama güzel olsun ohhh mis gibi olsun diyorsanız 2-3 saat öneririm. Sonra kaba döküp güzelce fırında pişiriyorum. (Aşağıda size tarifi anlatacağım). Sonra fırından çıkınca da parçalara ayırıp, bir kısmını buzluğa atıyorum. Acil durumlar için. (Aslında gerçekten buzluğu önermiyorlar, en güzeli her şeyi taze yemek ama o noktaya hala ulaşamadım. Sanırım o da bu yaşam tarzının nirvanası. Belki bir gün, ama şu anda hala buzluğumu seviyorum. Acil günlerde hayat kurtarıyor… Mesela pişirmek için, muffin kapları var. Onlardan alıp, güzelce zeytinyağı sürüp, yarısına kadar ekmek hamuru koyup, fırınada pişirebilirsiniz. Küçük küçük ekmekleriniz oluyor. Minik sandviç için efsane bir fikir mesela. Ya da ‘benim kek kabım yok, almakla da uğraşamam ‘ diyorsanız. Fırın tepsisi de aynı şekilde oluyor, sadece ekmek daha ince oluyor. Benim tercihim bu şekilde ince pişirmek. Tost yapmak için çok güzel. Ekmeğinizin nasıl olacağı tamamen size kalmış bir seçim.
Ben, organik tam buğday unu ve buğday ununu karıştırarak yapıyorum. Çünkü eşim tam bir beyaz ekmek sevdalısı. Onu ancak beyaz ekmekten bu şekilde vazgeçirebildim.’Beyaz unun zararı ne size? ‘ derseniz. Bayanlar bilir, kilo olayının en sıkı kankalarından biri beyaz un ne yazık ki. Bir de ciddi şekilde sindirimi zor. Onun için çavdar unu, karabuğday unu, tam buğday unu ile hazırlayacağınız ekmekler hem daha çok sizi besleyecek, hem de sindirimi kolay olacak. Canan Karatay’ın sesini duyar gibi oldum bir andan. Sanırım ekmek yemeyin diye bana kızıyor:( ama ben yapamıyorum. Ekmeksiz olmuyor… Nerde o eski buğdaylar, çavdarlar diyorlar ama işte benim çabam bugünün olabilecek iyi ekmeğine ulaşmak. Çünkü dediğim gibi, ben ekmeksiz yapamıyorum. 14 kilo verdim, o zamanda da ekmeğimi kesmedim. Sadece rengini değiştirdim. Bu arada beyaz ekmek sevenler bu şekilde karıştırarak ekmek yapmanızı öneririm. Çavdar unu ile tam buğday ununu karıştırarak da ekmeğinizi yapabilirsiniz. Ununu ve miktarını siz ayarlayın ve bunu yaparken olur mu acaba diye düşünmeyin çünkü çok güzel olacak.
Evde Kolay Ekmek Tarifi
- 5 Bardak Un
- 2 Bardak ılık su
- Tuz (isteğe bağlı ben bir tatlı kaşığı koyuyorum)
- Şeker ( ben şeker kullanmıyorum. Hurma suyu kullanıyorum 1 çorba kaşığı ama şeker için 1 tatlı kaşığı. Şeker mayalanma süreci için gerekli olduğunu okumuştum.)
- Kuru maya ( 1 çay kaşığı – ( maya için önerim; ne kadar hamurunuzu bekleteceksiniz mayayı o kadar az tutun. 4-5 saat vaktiniz varsa o zaman yarım çay kaşığı yeterli olacaktır ama 2 saat ise 1 çay kaşığı koyabilirsiniz. Süre uzadığınızda ekmeğiniz mayalanacağı için çok fazla geliyor süre ile ter orantılı olmalı mayanız. Endüstriyel maya yerine gerek maya ile ekmeğinizi yapmak için Ekşi Maya Tarifi ile mayanızı evde kolay bir şekilde yapıp, ekşi mayalı ekmek yapabilirsizin.) (Devam)
160 derece fırında
1 saat ile 1bucuk saat arasında pişme süresi değişiyor.
Ekmeğin tarifine gelince. İlk olarak ben beyaz ekmekten esmer ekmeğe geçmek istiyorum diyenler için karışık olanı yazıyorum.
2 bardak buğday unu, 3 bardak tam buğday unu, (veya 2 bardak çavdar unu, 3 bardak tam buğday unu ya da 2 bardak çavdar-3 bardak tam buğday unu da olabilir veya kara buğday unu olabilir sonuçta bu ekmek sizin ekmeğiniz siz nasıl isterseniz öyle olur)
Ununuzu derin bir kaba koyun, isterseniz tel süzgeçten geçirebilirsiniz. Unu kaba koyduktan sonra tuz, şeker ( hurma suyu ), maya ( yine isteğe bağlı ) bunları karıştırın ve daha sonra ortaya bir çukur açın. Bu çukura yavaş yavaş 2 bardak ılık suyu koyun. Suyun ısısı çok önemli. Oda sıcaklığında ki su değil, kaynar da değil. Su elinizi yakmayacak, çokta vücut ısısında olmayacak. Ilık olacak. Bu hamurun mayalanmasında önemli bir detay. İsterseniz karışımı makina ile çırpabilirsiniz ya da el ile de olur. Suyu yavaş yavaş ekliyorum una ben. Bir yandan da karıştırıyorum. Daha sonra bu karışımımın ağzına güzelce alüminyum folyo ile kapıyorum ve polar, bir battaniye ya da örtüye güzelce sarıp, güneş gören bir yere ya da radyatör yanına koyuyorum. Burada öncemli bir hatırlatma yapmak istiyorum, kabınız derin olsun. Hamurunuzun ne kadar kabarabileceğine siz bile inanamayacaksınız:) Bir şey olmaz derseniz sonra benim gibi pikedeki hamuru temizlemek için ekstra çaba harcayabilirsiniz:) 4-5 katı kabarıyor. Sarıp, sarmalayıp kenara koyduktan sonra normal işlerinize geri dönebilirsiniz. Dediğim gibi kahvaltıdan sonra hamurumu yapıyorum. Bırakıyorum akşam pişirmek için alıyorum. Size küçük bir tavsiye ekmeğinizin için gözenek gözenek olsun istiyorsanız hamurunuzu pişirme kabına döktükten sonra bir kez daha 30 dk- 60 dk arası bekletin. Ama ‘benim vaktim yok uğraşamasam, bekletmezsem ne olur?’ derseniz ekmeğiniz yine çok lezzetli bir ekmek olur sadece puf puf gözükmez o kadar. Ama yine de kaba döktükten sonra en azından 10 dk beklemenizi tavsiye ediyorum. Ekmeğinizi pişireceğiniz kaba alıp orada da biraz bekledikten sonra 160 derece fırınıza koyabilirsiniz. Ben ne alt ne üst tam ortaya koyuyorum. Pişirirken bazen altı pişmemiş oluyor çeviriyorum. Bu arada kabın içine yağlı kağıt koymanızı öneririm. Çünkü ekmeği çok kolay çıkarmanızı sağlayacak.
Şimdi pişerken bir sıkıntı yok, buraya kadar tamam. Peki piştiğini nasıl anlayacağım dersenizki benim ilk yaparken tarifte en büyük sıkıntım bu olmuştu. Size şu kadar dakika sürer diye yazıyorlar ama bence bu çok net bir cevap değil. Hamuru döktüğünüz kap ince olursa daha hızlı pişer. Onun için pişme süresi değişir hatta kaplar aynı olsa bile fırına göre de değişir. Benim ekmeğim yaklaşık 1 bucuk saate pişti. Ben hamurumu fırına koyduktan 40 dk sonra bıçak ile kontrol ediyorum. Bıçağı batırıyorum, eğer hamur yapışıyorsa pişmesine daha var. Bazen şüpheye düşüyorum ve azıcık kesip bakıyorum. Bir de yukarıda da yazdığım gibi, dikdörtgen kek kalıpları var onlarda yapıyorsanız size önerim yarısına kadar doldurun. Çünkü hepsine koyarsanız ekmeğinizin içi pişmeyecek. Yani ben başaramadım 🙂 sizi bilemem onun için derin kapların yarısına kadar hamur ile doldurmanızda fayda var. Ben en çok tepsi şeklinde kek kalıplarını seviyorum.
Ekmeğiniz pişti ve aldınız fırından. Hemen yağlı kağıdı çıkarmaya çalışırsanız zorlanabilirsiniz. Onun için biraz beklemenizi öneriyorum. Bu şekilde daha rahat çıktığını göreceksiniz. Bir de ekmeğinizi soğurken beze sararsanız daha güzel oluyor. Ben pamuk masa örtülerini veya yine pamuk kurulama bezlerini ekmek örtüsü olarak yaptım, onu kullanıyorum.
Şimdi kullandığım kapları buradan göstermek isterim ama reklam sanacaklar bu sebepten anlatmamdan kendimi ifade edebildiğimi umuyorum ama isterseniz bana yazarsanız sizle paylaşırım. Bu arada hafif sıcak ekmek en güzel hakiki zeytinyağına banarak yemek güzel oluyor. Zeytinyağına kekik, kırmızı biber hafif limon koyup bana bana yemek kadar güzeli benim için yok:)
Tavada Pide şeklinde Pişirmek İsteyenler
Burada önemli bir nokta var, eğer ben tavada bazlama gibi yapmak istiyorum diyorsanız tarife göre ununuzu fazla kullanmanızı öneririm çünkü hamuru açarken size kolaylık sağlayacaktır. Yukarıda hamur yapılış kısmı aynı, burada kalıba koymak yerine eğer hamurunuz daha sıvı ise üstüne un ekleyerek biraz daha yoğun hale getireceksiniz. 1 bardak bile olabilir. Eklerken korkmayın . Burada ben; hamuru elimle alıp, açmak için masaya koyabilecek hale gelmesine bakıyorum. Yapış yapış akışkan olmayacak. Masayı güzelce unluyorum, hamurumu alıyorum. Bu arada hamurun elinize yapışmaması için çok kolay bir yöntem varmış öğrenene kadar hamur savaşlarını yaşadım:) Su; bu kadar kolaymış aslında. Eliniz ıslak olursa hamur yapışmıyormuş ( deneyimli ev hanımları lütfen bunu da bilmiyorsan diye düşünmeyin:) Ben de öğrendim zamanla. Yazımı hiç bilmeyenler olabilir diye de eklemek istedim ki kendi arkadaşlarımdan olanlar var, biliyorum 🙂 )
Güzel bir şekilde hamuru istediğiniz kadar açıp, tereyağı ile yağladığım tavada pişiriyorum. Biraz uzun oluyor ama bunu da tadı bir başka oluyor. Özellikle misafire et yemeklerinin yanında güzel bir sunum olur. Mesela hamurunuzun bir kısmını fırında pişirebilirsiniz, bir kısmında bu şekilde.
Umarım ekmeğinizi siz de en az benim kadar beğenirsiniz. Size yine tavsiyem organik un kullanırsanız çok daha faydalı olur. Kendi ekmeğinizi yaparsanız içinde şeker olmadığını bilirsiniz, ya da raf ömrü olsun diye katılan koruyucu maddelerin olmadığını. Dikkat ederseniz yağ da yok. Kalıbı da yağlamadım sadece tavada yaparken yağ kullanıyorum.
Güzel ve sağlıklı bir yaşam sizinle olsun. Hepimiz en lezzetli ve en doğal gıdaları hak ediyoruz ama içimizde ki yaşadığımız dünya ne yazık ki bize bunu sağlamıyor. Ama yine de çocuğunuz için sağlıklı bir ekmek ya da sevdiklerimiz, kendimiz için sağlıklı bir ekmek bence çok güzel. Önümüzde ki hafta tatlı tarifi vermek istiyorum. Tabii ki şekersiz. Şekersiz tatlı mı olur demeyin çok güzel oluyor. Ayrıcı kilo vermek isteyenlere de ara öğün olarak vicdan azabı yaşamadan yiyebilirler. Anneler de çocuklarına gönül rahatlığı ile verebilirler. Haftaya yeniden yazmak için şimdiden sabırsızlanıyorum. Görüşmek üzere…
Afiyet olsun.